13 Eylül 1985’te Adana’da doğdu.
1996’nın Ocak Ayında hafız oldu.
2000 yılında hafızlık yarışmasına katıldı ve Türkiye 1. ‘si seçildi. Akabinde Türkiye’yi temsilen Mısır’a gönderildi.
2001 yılının Mayıs ayında eğitim hayatı için dönüm noktası anlamına gelen Suriye günleri başladı. Burada 10 yıl süreyle kaldı.
Şam’da özel bir enstitüde 7 sene eğitim aldı. Bu süre zarfında ortaokul ve lise tahsilini tamamladı.
Fetih Üniversitesi İslam Hukuku bölümünde 4 yıllık lisans eğitimi aldı.
Dönüşünü müteakip İlahiyat Fakültesi’nde eğitime başladı.
2011 yılında, sistemli olarak genelde pek çok farklı branşta İslamî ilim, özelde ise Arapça dersleri vermeye başladı.
Abdullah Çalışkan, 13 Eylül 1985’te Adana’da doğar. Kendisi ve babası Adana’da doğmuşsa da, baba dedesi tarafından Malatya-Darende’ye kuvvetli bir nisbeti vardır. Çocukluğu Adana’nın Şehit Duran Mahallesi’nde geçer. 1995 yılı sonlarına kadar ailesiyle burada yaşar. İlkokula da burada başlar.
Abdullah Çalışkan’ın babası, aynı zamanda hafızlık hocasıdır. Çalışkan sadece babasından değil, her Kur’an talebesinin yakından tanıdığı merhum Halil Hoca’dan ve Ali Yaşar Hocaefendi’den de ders almıştır. 9 yaşında Kur’an hıfzına başlar. 1996 yılına gelindiğinde, hıfzını tamamlamış, buna göre bir buçuk yılda hafız çıkmıştır. Çalışkan, aynı yıllarda Halil Hoca’dan Arapça dersleri de alır.
1998 yılında babasıyla beraber Ramazan umresine gider. Sufi meşrep karakteri henüz şekillenmekte olan küçük Abdullah, hafızlığı yeni tamamlamış olmanın verdiği manevî coşkunluğun da tesiriyle bu umreden azamî ölçüde istifade eder. Hafızlığını kuvvetlendirmek için çalışmalarına hız kesmeden devam eder. Nihayet 2000 yılında ülke genelinde tertip edilen hafızlık yarışmasına katılır. Kendi ilinde yapılan sınavda başarılı olan Abdullah Çalışkan’a Ankara yolu görünür. Ardından başkentte Türkiye birincisi seçilir ve o yılın Ramazan ayında Türkiye’yi temsilen Mısır’a gönderilir.
Kendi alanında zirveye çıkan, elde ettikleriyle tatmin olması için bir çok haklı nedeni olan Çalışkan, ilim tahsili mevzuunda son derece idealist bir yapıya sahiptir. Daha çok erken yaşlarda, İslam bilimlerini yerinde tahsil edeceğine dair kendi kendine sözler verir. Bu çabalarının bir neticesi olarak, 2001 yılının Mayıs ayında Suriye’ye gider.
Suriye’ye gider gitmez 10 yıl boyunca kullanacağı eğitim dili olan Arapça’yı öğrenmek için kolları sıvar. Evet, yaz tatillerini yurtta geçirmesi dışında, Çalışkan burada tam 10 yıl kalacaktır. Okul programı dahilinde derslere katıldığı gibi, bu süre zarfında haricen kendisi için geliştirdiği eğitim programına uymuş ve alanında söz sahibi olup şöhret kazanmış otorite isimlerden dersler almıştır. Düzenli olarak derslerine katıldığı sayıları yüz’ü bulan hocaefendilerden bazılarını belirtmek gerekirse; Usame er-Rifaî, Vehbe Zuhaylî, Nureddin Itr, Merhum Ramazan el-Bûtî, Naim Araksusî’yi sayabiliriz. Diğer İslamî ilimlerde yaptığı çalışmalar bir yana, hafızlığını Efendimiz’e müteselsil senetle bağlı iki icazetle taçlandırır. Biraz daha açarsak, üç sene süren disiplinli bir çalışma ile Kur’an-ı Kerim hıfzını kendi şeyhleri ve onlar da kendi şeyhlerinden almış olmak üzere ucu ta Hz. Peygamber (s.a.v)’e dayanan senet sahibi iki ayrı hocaefendi tarafından icazete layık görülmüş ve başkalarına da icazet verme yetkisiyle donatılmıştır. Ortaokul ve lise eğitimi öze bir İslam Enstitüsünde bir yıl hazırlıkla birlikte 7 senede tamamlar. Akabinde İslam Hukuku branşındaki lisans eğitimini, Fetih Üniversitesi’nde dört senede tamamlar.
Türkiye’de de ilahiyat eğitimine devam eden Çalışkan, neden İslam Hukuku dalında eğitim almayı tercih ettiğini şöyle açıklıyor:
“Aslında hafız olduğum ve devamlı Kur’an-ı Kerim üzerine eğildiğim için eğitimimi tefsir dalında sürdürebilirdim; kim bilir, insanların beklentisi de belki bu yöndeydi. Ancak ben seçimimi yaparken kişisel olarak neye yakın olduğumdan ziyade, ülke insanının neye ihtiyacı olduğuyla ilgilendim. Fıkıh, İslam’ı yaşanılır kılma formüllerinin derlenmiş halidir. Bu sebeple yüzü hayata dönüktür, canlıdır, çağdaş dünyaya söyleyecek sözü vardır. Türkiye’deki müslümanların kahir ekseriyetle iğdiş edilmiş zihinleri, tersyüz edilmiş doğru-yanlış, hak-batıl kabulleri, çalınmış yahut kiraya verilmiş akılları da düşünüldüğünde inançlarıyla modern dünyanın esir aldığı hayatlarını barıştıracak fıkha duydukları şiddetli ihtiyaç bir parça daha açığa çıkıyor. Amacım insanlara faydalı olmaktı, bu yüzden üniversitedeki sekiz bölüm içinden İslam Hukuku’nu seçmiş oldum. Tabii bu alanda ihtisaslaşsak da lisans eğitimimiz boyunca tefsir, hadis gibi temel İslam bilimlerinden oluşan 18 dalda ders okuyorduk. Branşım İslam Hukuku olduğu için, bu alandaki çalışmalarıma münferit olarak hala devam ediyorum.”
Çalışkan’ın Suriye günlerine dair atlanamayacak bir ayrıntı da, 11 yıl sürmesi gereken eğitimini 10 yılda tamamlamış olması. Evet, sabah başka, öğleden sonra başka okula giderek iki yıllık eğitimini bir yılda bitirmiş, bütün ilim taliplerine misal teşkil edecek bir özveri örneği sergilemiştir.
Nihayet 2011 yılı Mayıs’ında Türkiye’ye döner. Döndükten sadece dört gün sonra uzun öğrencilik günlerinde dercettiklerini taliplisiyle buluşturmak için Arapça dersleri vermeye başlar.
Abdullah Çalışkan’ın halen özel olarak ilgilendiği Arapça talebeleri ve hafız adayları bulunmaktadır. Arapça eğitimini hem modern hem de klasik usulle destekleyerek, en iyi netice için uygun bir program takip etmektedir.
Okuttuğu temel sayılabilecek kitaplardan bazılarını saymak gerekirse şu isimleri zikredebiliriz: Kısasunnebiyyin, Mızraklı İlmihali, Hulâsatu’l Behiyye, Nuru’l-izah, Kudurî, Emsile, Bina, Maksud, Avamil, Tuhfetul Avamil, Tuhfetus Seniyye…
Çalışkan hem okul yıllarını, hem de okuduğu kitapları anlatırken şöyle diyor:
“Ramazan el-Bûtî’nin tefsir, tasavvuf ve hadis olmak üzere haftada üç ayrı dersine katılıyordum. Kuşeyrî’nin Risale’sini, Hikem-i Atâiyye’yi, Riyazussalin’i, kendisinin kaleme aldığı akaid/kelam eseri olan Kübra’l-yakîniyyât’ı, yine müellifi olduğu Fıkhu’s-sîre isimli eseri de merhum Bûtî nezaretinde okumak nasip oldu. Üsame er-Rifaî’nin meclisinde okuduklarımıza örnek olarak Zemahşerî’nin Keşşaf’ını, dört mezhebin karşılaştırmalı hükümlerini barındıran Muğnî’yi verebilirim. Alanında uzman bir isim olan Samir Nas Hocaefendi’nin derslerinde Mevahibu’l-ledüniyye’yi, İbni Abidin’i, Buhari’yi, Kurtubî’yi ve Şifa-i Şerif’i okuduk. Kendim hala günlük olarak lâekal bir parça hadis, fıkıh, tefsir alanlarında okuma yapmaya çalışırım. Fakir gibi ilim yolcusu olma niyetindeki kardeşlerimize şecaat aşılasın diye tahdis-i nimet kabilinden söylüyorum; günlük az bir zamanımı ayırarak, düzenli bir şekilde yaptığım okumalarla sözgelimi sekiz ciltten oluşan Riyazü’s Salihin şerhini, üç ciltten oluşan Şifa-ı Şerif’i, Tâc’ı, Halil Gönenç Hoca’nın dört ciltten müteşekkil Günümüz Meselelerine Fetvalar adlı eserini, M. Asım Köksal’ın Büyük İslam Tarihi’ni, Tefsirü’l Celaleyn’i, Safvetü’t-tefasir’i, İbn-i Kesir tefsirinin muhtasarını okumak müyesser oldu. 15 ciltten oluşan Konyalı Vehbi Efendi’nin eserini de halen okumaktayım. Eser okurken herkesin kendi seviyesine göre seçimde bulunması birinci, bir bilene sorarak, okuma listesini tavsiye üzerine şekillendirmesi de ikinci nirengi noktasıdır diyebilirim. Günlük programım yaklaşık olarak şöyle işler: Günlük okuma takvimimdeki kitaplarla meşgul olurum, talebelerin hafızlık derslerini dinlerim. Arapça öğrencilerinin derslerine girer, çağdaş eserlerden okuma metinleri, klasik metottan da nahiv-sarf dediğimiz dilbilgisini veririm. Görünürde bazen okuduğumuz eserlerin müellifleri önünde hayalen öğrenci oluyor, bazen de öğrencilerimiz karşısında hoca oluyoruz. Ama zahiren hangi sıfatı alırsak alalım, değişmez vasfımızın kulluk olduğunu biliyoruz. Aksa’l ğayât/gayeler gayesi O’dur, gerisi rızasına yaklaştırsın için araçtır ve katiyyen amaçlaştırılmamalıdır.”
Abdullah Çalışkan, Adana’nın farklı semtlerinde halka açık ders, sohbet ve seminerler vermektedir. Bunun yanında komşu illerde de mutat dersleri vardır.
Abdullah Çalışkan kendini ilme adamış bir Kur’an talebesidir. Aynı zamanda bir Kur’an Hocası…
Uzun yıllar Suriye’de tanınmış hocalardan ders almıştır. Ulûm-u İslamiye tahsilini tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönmüş, hafız yetiştirmenin yanında Arapça, fıkıh, hadis, tefsir gibi temel alanlarda ders vermeye başlamıştır. Bugüne kadar birçok talebe yetiştirmiş, ne var ki kazandıklarıyla iktifa etmeyerek kendisini geliştirmeye devam etmiştir. Çeşitli platformlarda sohbet, seminer ve konferanslar da veren Çalışkan’ın, 2000 yılında düzenlenen hafızlık yarışmasında Türkiye 1. liği bulunmaktadır.
“Eğitim uzun maraton koşusuna benzer. Bir kişi İslamî ilimlerde belli bir mertebeye ulaşmak istiyorsa evvela hafız olmalı. Tarafımıza başvuran kardeşlerimizi yönlendirirken bu ilkeyi esas alıyor ve her şeyden önce hafızlığın ikmalini sağlıyoruz. Tabii bu süreç, kişiden kişiye farklılık göstermekte ve 6 aydan 3 yıla kadar değişmektedir. Hafızlık eğitiminin öncelenmesi gerektiğini söylerken, hangi yaş grubuna atıf yaptığımız anlaşılsın diye belirtmekte fayda mülahaza ediyorum; 6 yaş bu işe başlamak için en ideal yaştır.